19 Şubat 2014 Çarşamba

Kadın

Birbirlerini tanıyalı henüz çok kısa bir süre olmuştu. En şık giysilerini giyip, saç, sakal, tırnak, diş bakımlarını yapıp buluşuyorlardı. Adam cebindeki paranın yetebildiğince en güzel mekanlara götürüyordu kadını. Kadın çok hoşnuttu bu durumdan. Uzun zamandır bu kadar güzel yerlerde bir şeyler yiyip içmemişti. Hatta geldiği ülkede böyle güzel yerler dahi yoktu. Olsa da gidebilecek paraları yoktu. Aslında adam da öyle. Çünkü onunda  bu tür yerlere sık sık gidecek gücü yoktu. Hani yiğitliğe bok sürmemek vardır ya, o da tüm parasını kadın için harcıyordu, sırf yiğitliğe bir şeyler bulaşmasın diye.
Kadının başını sokabileceği bir eve ihtiyacı vardı. Paraya da. Kendi ülkesinde evlense aynı sefaleti yaşayacaktı. Buradaki en kötü şart bile onun için lükstü. Adam sevmişti kadını. Kayıvermişti gönlü, bu ufacık, minicik kadına. Kadın sevmek zorundaydı adamı.
Evlenmeye karar verdiler yine kısa bir zamanda. Gelinlikler içinde çıtı pıtı kadını daha çok sevdi adam. Nikah masasına giderlerken , heyecanla, aşkla tutuyordu elinden. Kadınsa orada bulunan akrabalarına, hemşerilerine; işte budur, sonunda başımı sokacak bir ev, beni el üstünde tutacak bir adam buldum diye kasım kasım kasılarak gidiyordu masaya. Kadının gururlu dik duruşunu daha çok sevdi adam.
İlk danslarını yaparken gözlerinin içinde kayboluyor, dudaklarını her an bir yere nokta koymak için aşkla yaklaştırıyordu adam. Davetlilerden utanıp kendine çeki düzen veriyordu. Kadın sürekli gelinliğini , duvağını düzeltiyor, bana kimler bakıyor diye kolaçan ediyordu akrabalarını. Adam kadının ayağına basıverdi aniden. İlk kavgalarını o anda ettiler. Adamın yüzü kızardı yaptığından, içi kaydı, daha da çok sevdi koruyup kollayacağı mini minnacık kadını.
Kadın; adamı sevmek  zorundaydı.

9 Şubat 2014 Pazar

Ağlayasım geldi

Pijamalarımı giyip, çayımı da yanıma aldıktan sonra, uykudan önce biraz keyif yaparım dedim. Çayla ne kadar keyif yapılırsa artık. Dizime de laptopumu aldıktan sonra sayfalar arasında dolaşmaya başladım. Başladım ama aklımda da bin bir tilki dolaşmakta. Neden bin bir acaba. On tanesi bile benim aklıma yetebilir oysa.
Tilkilerden birincisi yüksek sesle bağırdı.
Ne halt edeceksin şimdi.
Üçyüzellinci tilki de aynı anda bağırmaya başladı.
Çek kapıyı çık git, kimseye de bir şey söyleme.
İkiyüzyirmisekizinci tilki can evimden vurdu.
Cebinde paran mı var ?
Elliyedinci tilki atladı hemen.
Salaklık parayla mı ? Tüm paranı başkasına vermenin ne alemi vardı.
Dokuzyüzdoksandokuzuncu tilki sinirle bağırdı.
Ölmeden önce tüm paranı ye bence. Kimseye bir şey kalmasın.
Tam binbirinci tilki söze başlamıştı ki kapı çaldı. Önce tek bir tık. Bu saatte kim olabilir derken ikinci tık , arkasından tık tık tık. Kim geldi acaba bu saatte diye diye kapıya yöneldim, terliklerimi sürüye sürüye.
Açayım mı ?
Peki.
Kapıyı açtım.


Ağlayasım  gelmiş.

4 Şubat 2014 Salı

Sana ne ulan pislik !

Gözlerim geceden uykusuz kalmış bir şişlikte , sabahın körüne uyandı. Uyudum, uyandım. Sonunda sabahın körüne uyandım. Uyanır uyanmaz başımın ağrısını dinledim. Geçmişti. Bu iyi. Yola koyulmam gereken bir sabahtı. Eski dostlarımla sabah kahvaltısı yapacaktık. Dost mu ? Ne yalancıyım. Ondan dost olmayacağını , arkadaşlarım kafama vura vura anlatmıştı bana. Uzak dur bu kadından, bu kadın fena diyordu bir arkadaşım. Diğeri ise kıskanç bu kadın, seni  çekemiyor  ve sana her türlü kötülüğü yapabilir diyordu. Çok uzunca  bir zaman anlamamıştım. Ben ona ne yaptım ki, ya da ben ona ne yapıyorum ki, neden bana kötülük yapsın diyordum. Bu kadar saflık ancak zeytinyağında falan olur sanırım, bir de bende. Sonunda o kadının ne olduğunu canım yana yana anladım. Aynı erkeği sevince insan, her şeyi yapabiliyormuş. Sana bi çamur atarım , görürsün bile diyen bu kadınla sonra yavaş yavaş görüşmeleri azaltmaya başladım. Şimdi yılda bir kere "eski dost" havasında buluşuyoruz. Ağzımdan laf amayı çok seviyor. Biraz akıllandım ya , artık açık vermiyorum. Yine de bazı salaklıklar yaptığım olur, hala saf tarafım var. Bu sabahta buluştuk, konuştuk. Bir ara mağaza gezdik. O sırada bana yine olmadık bi laf etti. Diyemedim bir şey. Yanımızdakilerin tadı kaçsın istemedim. İçim şişti.

                                   Sana ne ulan pislikkkk !!!!

3 Şubat 2014 Pazartesi

Köşeyi dönsem ölüm

Karar vermek zorunda olduğun bir andaysan eğer, kilitlenir kalırsın. Oysa bir gece önce ; bu son, artık bunu yapmayacağım, ona taviz vermeyeceğim, bu işe bir nokta koyacağım diye gayet kararlı sayıklamışsındır. Uykunda ya da uykusuz. Ne olurda sabah gözünü açtığında kendini , cıvık bir hamur modunda yayılmış olarak bulursun. Değişen nedir ? Bırak noktayı, virgül koymak istersin alenen. Bir kedi şımarıklığında sevildiğin anlar aklına gelir. Bu seferde kedi modunda yayılmaya başlarsın. Sevgiye aç olmak mı bu ,yoksa acısını tatlısını sevmek mi. Geceden sabaha bu kadar çabuk mu unutulur kızgınlıklar ?

"Köşeyi dönsem ölüm, düz gitsem hayat " der devam edersin.

"Günaydın bebişimmm .. "

Yürümek

Yürüyüp gitmek geldi içimden. Sanki hiç olmamış gibi, hiç tanışmamışız, hiç sevmemiş, hiç sevişmemişiz gibi. Dönüp arkama bir kez bile bakmadan yürüyüp gitmek. İçimden geldi de ayaklarım yürümedi işte.